Alper Kaya çok yönlü bir yazar… Polisiye edebiyat, korku sineması ve alt ligler ilgilendiği başlıklardan bazıları… Ama onun için polisiye edebiyat yazın yaşamının merkezinde yer alıyor. Birçok polisiye esere imza atan Kaya şimdi de “50 Maddede Polisiye Edebiyat” isimli kitaba imza attı. Kitapta; polisiye edebiyatın tarihini, temel kavramlarını ve ülkemizdeki gelişimini anlattı.
Alper Kaya ile yeni kitabını konuştuk. Türkiye’deki polisiye edebiyatın bugününü değerlendiren Kaya “Üretim bazında iyi örnekler var ancak üretimin artmasıyla birlikte insanların, sanıyorum ki yazmaktan okumaya vakit bulamamalarından dolayı biraz kendisini tekrarlayan hikayeler görmeye başladığımızı söyleyebilirim” diyor.
‘POLİSİYE TÜRÜ BÜYÜLEYİCİ GELDİ’
Polisiye edebiyata ilginiz nasıl başladı?
Çok küçük yaşlarda önce çocuk edebiyatının önemli isimlerinden Enid Blyton’ın ‘Afacan Beşler’, ‘Gizli Yediler’ gibi farklı sayıda çocuğun dedektiflik yaptığı maceralarını keşfettiğimde polisiye türü bana çok büyüleyici geldi. Ardından Peyami Safa’nın Cingöz Recai’si ile tanıştım ve bu toprakların polisiyelerini keşfetmeye başladım. Yazarlığa adım attığım 20’li yaşlarımın başında da aklıma hep polisiye kurgular geldiği için bu alanda kalem oynatır oldum.
İlgilendiğiniz başka alanlar da var: Korku sineması ve alt ligler gibi… Polisiye edebiyat ilgi alanlarınız içinde nereye denk düşüyor?
Doğrusu korku sineması biraz da mecburiyetten doğdu, çünkü eşim Türk korku sineması alanında eleştiriler ve akademik çalışmalar yapıyor. Dolayısıyla benim de onunla beraber filmleri izlediğim için yıllar içinde bu alanda bir merakım doğdu.
Alt ligler ise, uzun süredir haftalık yazı yazdığım bir alan. İlk kez alt liglerde bir maça gittiğimde şuna şaşırmıştım: 2. Lig ve 3. Lig’de toplam yetmişi aşkın takım var, bir yıl boyunca kendi aralarında sürekli maç yapıyorlar ve ulusal basın da dahil kimsenin umurunda olmuyor. Ben bu alanda biraz takipte kalayım dedim. Bunu dediğimde takvimler 2011’i gösteriyordu. O gün bugündür takipteyim.
Polisiye ise bütün bunların ötesinde bir alan, aslında kitap yazarlığımı ve okuyucu profilimi de düşünürsek daha merkezi bir konumda yer alıyor. Çünkü “50 Maddede Polisiye Edebiyat” kitabı ufukta yokken bile ülkemizde polisiye üzerine yazılmış tezleri, araştırmaları, söyleşileri takip ediyordum.
Şimdi de “50 Maddede Polisiye Edebiyat” isimli kitap hazırladınız. Nasıl ortaya çıktı bu proje?
Karakarga Yayınları’nın bu çerçevede geliştirdiği bir seri var. Bu seriyi keşfettiğimde “Neden polisiye edebiyat da bu seride yer almasın ki?” diye düşündüm, aklımdaki fikri yayınevine sunduğumda kendileri de bu düşünceye sıcak baktı ve ortaya bu kitap çıktı…
Kitabı, Erol Üyepazarcı’ya ithaf etmişsiniz. Üyepazarcı’nın Türkiye’deki polisiye edebiyat açısından önemini nasıl açıklarsınız?
Sahaflardan kitap arayışına girip de Erol Üyepazarcı’nın ismini duymayan kişi sanıyorum ki azdır. Keza polisiyelerimiz üzerine ortaya koyduğu nitelikli, indeks görevi gören “Korkmayınız Mister Sherlock Holmes!” isimli iki ciltlik yapıtında 1881’den 2006’ya kadar uzanan polisiye serüvenimizi listelemiştir. Ki aslında bu eseri ilk olarak 1881-1928 yılları arasındaki süreci aktaran tek ciltlik bir versiyonla 1997 yılında Göçebe Yayınları’ndan çıkartmış, ardından 2006’ya dek uzatıp iki ciltlik dev bir külliyata dönüştürmüştür… Benzer şekilde pek çok yayınevinin özellikle Osmanlı dönemindeki polisiyelerin günümüze kazandırılması süreçlerinde rol oynamıştır. Dolayısıyla bence polisiyeden yolu geçip de Erol Üyepazarcı’yı duymayan, doğru yolda ilerlemiyor demektir.
‘DETAYLARI FİLM KURGUSU GİBİ BAĞLADIM’
Hazırlık sürecinden bahseder misiniz biraz? 50 maddeyi hazırlarken nelere dikkat ettiniz?
Okuyucuların, birbirine bir zincir gibi bağlanan akış ile polisiyenin dünü, bugünü ve yarınını gözlemleyebilmelerini istedim. 50 maddeyi önce belirledim, ardından da tıpkı bir film kurgusu gibi birbiriyle ilintili olabilecek detayları peş peşe bağladım. Örneğin, polisiye edebiyatta sansürün yaşandığı ülkeleri birbiriyle sıralı listeledim. 50 maddede pek çok ülkenin polisiye edebiyat tarihini, polisiyenin temel kavramlarını ve bilim kurgu polisiyesi ya da hukuki polisiyeler gibi spesifik temaları da listelemeye özen gösterdim. Elbette, bizim polisiyelerimizi de…
Türkiye’deki polisiye edebiyat son 10 yılda atılım yaptı. Sadece ürün bazında değil… Türkiye Polisiye Yazarları Birliği kuruldu ve birlik tarafından Kristal Kelepçe Ödülleri veriliyor. Polisiye edebiyatın bu gününe dair neler söylemek istersiniz?
Üretim bazında iyi örnekler var ancak üretimin artmasıyla birlikte insanların, sanıyorum ki yazmaktan okumaya vakit bulamamalarından dolayı biraz kendisini tekrarlayan hikayeler görmeye başladığımızı söyleyebilirim. Türkiye Polisiye Yazarları Birliği bu konuda önemli bir misyon taşıyor, bahsettiğiniz gibi Kristal Kelepçe Ödülleri (Ki meraklı okuyucular bu ödülün tarihçesini de 50 Maddede Polisiye Edebiyat’ta bulabilirler) polisiyelerimizin bir tablosunu sunmayı başarıyor. Bence günü ve günceli takip etmek isteyenler, özellikle Kristal Kelepçe Ödülü kazanmış yerli polisiyelerimizi mutlaka okumalı. Gerçekten bu konuda merakı olanlar ise, ödülde ilk beşe girmiş eserlere de şans vermeli diye düşünüyorum.
Kendisini tekrarlayan hikayelerden kastınız nedir açıklar mısınız?
Tabii ki. Ben geçen iki yılda Kristal Kelepçe Ödülleri’nde roman jürisinde yer aldım. Bu süreçte gelen kitapların büyük çoğunluğu çocukken istismara uğradığı için büyüdüğünde seri katil olanları, cinayet işleme dürtüsü konusunda benzer temalara sahip kişileri, polis prototipi olarak da cinsiyeti çok fark etmeksizin birbirine çok yakın modelleri işliyordu.
İsmail Afacan | 25 Temmuz 2023 | Evrensel Gazetesi