Türkiye’nin amacına ulaşan son darbesi olan 1980 sonrası geliştirilen yönetim, etkilerini halen sürdürüyor olmanın yanı sıra; o dönemler özellikle Ankaragücü’nün Süper Lig’e çıkarılması için hazırlanan karar gibi doğrudan etki içinde bulunmaktan da çekinmemişti.

Kısaca anımsatalım o olayı: Kenan Evren, Süper Lig’de hiç Ankara takımı olmaması nedeniyle o günlerde Türkiye Kupası’nda fırtına gibi esen Ankaragücü için özel bir kararname çıkarttırdı ve Türkiye Kupası’nı kazanan takımın Süper Lig’e çıkarılacağı kesinleşti.

Birisi final olmak üzere oynadığı 13 kupa maçında harika performanslar sergileyen sarı lacivertli başkent takımı finalde dönemin şampiyonu Trabzonspor’u Nazmi Erdenerin’in tek golüyle yenerek hem kupayı müzesine götürdü hem de Süper Lig biletini cebine koydu. Ancak hakkını yemeyelim; çeyrek finalde Beşiktaş’ı, yarı finalde Fenerbahçe’yi eleyebilmiş bir 2. Lig (şimdinin 1. Lig’i) takımının kupayı kazanması değil kazanamaması mucize olurdu zaten!

Kağıt üzerinde hayli ışıltılı duran bu zaferi, devletin futbola bilfiil el attığı uygulamalarla karşılaştırdığımızda aklımızda doğal olarak bir şüphe uyanıyor. Sağ iktidarların, doğudan oy koparabilme umuduyla pek çok doğu takımının şampiyonluk yürüyüşüne “omuz verdiği” artık bilinen bir gerçek. Günümüzde gelinen nokta ise, aslında 7 Haziran seçimlerinin akıbetini çoktandır bağırıyordu. Zira Mardinspor olsun, Diyarbakırspor olsun, hatta bir dönemler Süper Lig görmüş olan Vanspor olsun; istisnasız tüm doğu takımlarının yaşadıkları kolay kolay unutulacak mevzular değil doğrusu.

Bütün bunlar yaşanırken, darbeleri sadece yaşanıp bitmiş olaylar olarak görmemizi bekleyenler daha çok bekleyeceğe benziyor. Futbol dışı bir örnekle, şu an tüm ülke genelinde yürütülmekte olan OHAL’in şu anki halini Kenan Evren’in bizzat yazdığını hatırlatmak istedim.

Tekrar yeşil sahalara yüzümüzü çevirerek Ankaragücü’ye dönelim.

’80 darbesi sonrası Kenan Evren’in başkentin futbol hayatını en üst düzeye taşıma aşkının sembolü olan sarı lacivertli takımın yolculuğu, o günden sonra da siyasetten pek uzaklaşmadı. Hele hele başkentin başına Melih Gökçek geçtiğinde asla kopamadı siyasetten… Uğruna üç farklı takımın kaderi değişen Ankaragücü, bir şekilde ayakta kalmayı başardı. Tıpkı darbe sonrası üretilen apolitik akım gibi!

Türkiye’deki futbol maalesef daha uzun yıllar boyunca futbolcuların hak arama çabalarının bertaraf edildiği; dönem dönem siyasi erke yakın olan dini cemaatlerin, hemen hemen her dönem siyasi erkin istediği gibi koşturabildiği bir propaganda sahası olacak kalacağa benziyor.

Hal böyleyken TFF’de iki günde 110’a yakın görevden almanın ve dolaylı olarak ışık hızıyla değiştirilen MHK yönetiminin bu futbol ortamında sağlıklı yaptırımlar uygulaması, kalıcı yatırımlar gerçekleştirmesi veya en basit şekilde dünyadaki normlara uygun futbolcu yetiştirilmesi için gerekli hamleleri gerçekleştirmesini nasıl bekleyeceğiz?

Unutmamalıyız ki askeri darbe girişiminin başarısızlığa uğraması, daha önceki “başarıların” izlerini silmiyor. O izleri takip edenlerin açtığı tahribatları da gidermiyor… Sembol takım Ankaragücü’nün maddi-manevi can çekişiyor olması ise bu alanda düzelmeler bekleyenleri mutlu etmekten uzak; Süper Lig’e gerçek anlamda renk kattığı dönemleri anımsadıkça dudaklarda bir hoş sada bırakıyor. Şiirsel de olsa, finalde şu cümleyi duymamak işten değil:

“Olmasaydı sonumuz böyle…”

Evrensel Gazetesi | 6 Ağustos 2016