Gençlik güzel şey… Genç olmak. Sıfatının “genç” olarak bellenmesi çok müthiş bir his uyandırır. Ankaragücü, “genç” bir başkana sahip. Bu birinci G. Şahsın soyadı Gökçek, etti mi iki? Bu bileşime “gaflet” tamlamasını katarsak 3G teknolojisini başkente taşır mıyız? Taşırız.
Melih Gökçek’in sporla dansı, ilk değil. Yıllar evvelinde Hacettepe gibi güzide bir kulübü kapatıp belediyenin isimsiz izansız kulüplerinden birine devretmiş, kendisinin tanımıyla iki kulübü birleştirmişti. Sonrasında Ankaraspor adını alan bu kulüp, geçtiğimiz yıl baba – oğul Gökçeklerin yaptığı usülsüz başkanlık seçimi ve adaletsiz yarış nedeniyle küme düşürülmüş bu yıl da tüm lisansları iptal edilerek futbol sahnesinden silinmişti. Aynı oyunu bu yıl Bugsaş’ta başlatan Melih Gökçek, hedefinin Türkiye Futbol Federasyonu başkanlığı olduğunda diretiyor. Önceki hedefiyse, Ankaragücü başkanlığıydı… İronik bir şekilde, 100. yılda, kulübün başına oğlunu getiren belediye başkanı Melih Gökçek, emektarı Ankaraspor’dan 20’yi aşkın usülsüz transfer yapmıştı…
Elini verenin kolunu kurtaramadığı başkent kulüplerinden zar zor kaçabilen Ömer Barış Aysan da, Ankaragücü ile sözleşme imzalamaya zorlandığını ifade edip şehri terk etmişti. Ancak Ankaraspor öldü, Barış Aysan gollerine devam ediyor. Masallardaki gibi oldu: İyiler kazandı…
Başkente dönelim, Ankaragücü’nün başına oğlunu getirtmişti Melih Gökçek… Bu aşamada devreye, Ahmet Gökçek’i sokalım. Kimdir Ahmet Gökçek?
Bir trafik kavgasında bagajındaki samuray kılıcıyla hasmını deşen bir sürücü? Usülsüzlükleri ayyuka çıkan bir işveren? “Kardeş kulübü” Berlin Ankaraspor’u batıran bir başkan? Belki hepsi, belki hiçbiri. Nereden baktığınıza bağlı olarak değişir. Eğer Ahmet Bey’in penceresinden bakarsak o sadece “babasının oğlu”, dışarıdan bakarsak bu fiyaskolarına istinaden, Ankaragücü’nü 100. yılda devralan “genç” başkan.
Başkan olduktan sonraki icraatlarından sadece üçünü söylemek kafi sanırım: Nijeryalı başarılı orta saha oyuncusu Geremi’yi oyuncuyu kandırarak kulübü Newcastle’dan habersiz Ankara’ya getirtmek, basın karşısında fotoğraf çektirtmek ancak iki gün sonra Newcastle’dan “Böyle bir olay bilgimiz haricinde gerçekleşmiştir” deklaresini bir tokat misali yüzüne yemek.
İngiliz forvet Darius Vassell’i, sırf eski başkan Cengiz Topel getirdi diye Ankara’dan soğutup şehirden kaçırtmak için ellerinden geleni ardına koymayan şark kurnazı bir yönetim imajı çizmek. Gecenin bir yarısı otelinden kovdurtulan Dairus Vassell’in elindeki Atatürk portresiyle birlikte kendi parasını vererek başka bir otele yerleşmesi, İngiliz gazetelerinin nezdinde Türkiye’yi bir hayli düşürmüştü.
Eski yönetimin anlaştığı Hikmet Karaman da az çekmedi Gökçek’ten. Futbolculara hocayı kırdıran bir yönetim, Hikmet Karaman’ın tüm emeklerine küfredercesine apar topar yollattı başkentten bu kıymetli çalıştırıcıya… Futbolcularla hocalarını yüz yüze getirtmek için idman saatlerini değiştirmekten, kadro dışı bırakmaya kadar her türlü yola başvuran Ahmet Gökçek, Hikmet Karaman’ın bir sene sonra Manisaspor’la anlaşması aşamasında da olumsuz girişimlerde bulunsa da başarılı olamadı…
Bu keşmekeşte sporcu sıfatlı işçilerin bir köle gibi her şeyden habersizce çıkıp topunu oynadığını düşünmek zor. Bilhassa belediyelerin elindeki kulüplerin futbolcularına mesleki iş imkanı bile sağladığı düşünülürse, Hikmet Karaman’ın karşısında dikilen oyunculara iyimser yaklaşamıyorum…
Ve korkakların her gün ölmesi gibi, o dönemde Hikmet Karaman karşısında padişahlık taslayan oyuncuların bugün birer birer kadrodışı kaldığı Ankaragücü’nde Ahmet Gökçek’in seçildiği kongrenin usülsüzlük nedeniyle iptaline karar verilmesi geç gelen bir adalet olarak yorumlanmalı… Ve derhal “devrik başkan” Cengiz Topel Yıldırım’a onuru teslim edilmeli. Yani biricik sevgilisi Ankaragücü’sü…
Anadolu’dan Futbol | 28 Ekim 2010